Changed Lives page

Dönüşen Hayatlar

Aşağıdakiler gerçek hikayelerdir. Onların hayatları değiştiyse, sizinki de değişebilir!


  1. Ben bir bağımlı değilim!

Kerim adında ailesiyle yaşayan bir çocuk vardı. Kerim, ülkesinde ilk kez internet ile tanıştığında 12 yaşındaydı. Kerim ve ailesi, Kerim'in okul öğretmeni sınıf ödevine doğru cevapları bulabilmek için internete ihtiyaçları olduğunu söyleyene dek internete abone olma gereği hissetmemişlerdi. O gün Kerim, babasından eve internet bağlatmasını istedi.

Babası, internet aboneliği konusunda daha fazla bilgi toplamak için gayretle uğraşarak arkadaşlarıyla görüştü. Sonunda, babası bir internet paketi için abone olmayı başardı.

Kerim, interneti kendi başına keşfetmeye başladı ve birkaç gün sonra ödevi için gerekli tüm bilgileri bulmaya başladı. Öğle yemeğinde heyecanla ailesine internet hakkında bahsederek hayal ettiğinden çok daha fazla bilginin olduğunu heyecanla paylaştı. O, "beni farklı bir dünyaya götürüyor" dedi.

Sonraki 2 hafta boyunca, Kerim okuldan geri döndü, ailesiyle öğle yemeği için oturdu, ancak önceden yaptığı gibi okul gününden konuşmadı, hızlı bir şekilde yemek yedi ve bir an önce bilgisayarın başına geçmek için masadan kalktı. Zamanla, Kerim, öğle yemeğini ailesiyle birlikte masada değil bilgisayar başında yeme konusunda yeni bir alışkanlık kazandı. Bazı günlerde internette sörf yapmaya o kadar dalardı ki, öğle yemeğini ve yapması gereken diğer görevleri unuturdu. Annesi, internetin neden olacağı zararlardan habersiz bir şekilde, ona karşı sempati duyarak bilgisayar karşısında yiyebilmesi için yemek getirirdi.

Birkaç yıl sonra, Facebook ilk kez Kerim'in ülkesinde tanıtıldı. Kerim Facebook'a çok düşkün oldu; ilgisini çekti ve onu daha uzun süre bilgisayar başında tuttu.

O zamana kadar, Kerim'in küçük kız kardeşleri büyümüştü ve ebeveynlerinin, daha önce yapamadıkları başka şeyleri yapmak için daha fazla zamanları oldu. Artık oğullarına yeteri kadar ilgi gösterebildiler ve kendilerini internet hakkında eğitmeyi başardılar. Şaşırtıcı bir şekilde, Facebook'ta uzun saatler harcamanın insanlara yapabilecekleri hakkında daha fazla şey öğrendikten sonra, anne ve babası Kerim'in bir Facebook bağımlısı haline geldiği sonucuna vardılar!

Ebeveynleri Kerim'i internet başında daha az zaman ve ailesiyle birlikte daha fazla vakit geçirmesi gerektiğine ikna etmeye çalıştılar, akademik performansının geçtiğimiz yıllara göre nasıl gerilediğini ve artık ev işleriyle uğraşmadığını veya arkadaşlarıyla iletişimde bulunmadığını belirttiler. Kerim'in argümanı şuydu: "İnternetten daha fazla bilgi ediniyorum ve tüm dünyadan insanlarla Facebook aracılığıyla bağlantı kurabiliyorum!" Anne ve babası vazgeçmediler ve gerçeği kendisiyle paylaştılar, "Oğlum, alışkanlığı yaratırsan sen büyürken o da büyüyecektir. Sen bir internet bağımlısı oldun" dediler. Şaşkınlık içinde, Kerim "Ben bağımlı değilim!" diye karşılık verdi.

Bu argümanlar defalarca tekrar edildi, ancak boşuna oldu, ta ki bazı büyük yeraltı internet kablolarının hasar gördüğü ve bütün ülkeyi internetsiz bıraktığı zamana kadar. Kerim bu haberi duyunca kendisini huzursuz hissetti. İlk kez, Kerim'in evinde internet yoktu. O akşam birçok arkadaşının evinde internet olacağını umarak koştu fakat onlarda da internet de yoktu. Otobüsle 30 dakika uzaklıktaki büyük bir internet dükkânına doğru yola çıktı ancak bilgisayar ağının, kapısında kabloların düzeltilince tekrardan çalışmaya başlayacaklarının yazıldığı bir posterle kapatıldığını öğrendi.


Kerim, hayal kırıklığına uğrayarak eve döndü. Odasına gitti, kapıyı kapadı ve yanındaki bilgisayarıyla hiçbir şey yapamadan yatağa oturdu. İnternetin geri geleceğini umarak, web sayfasını yarım saatte bir yeniledi. Sonunda uykuya dalmaya karar verdi, ancak uykusu huzursuzdu; gece boyunca bile internetin geri gelmiş olup olmadığını kontrol etmek için birkaç kez kalktı.

Kerim'in durumu bir hafta boyunca böyle geçti. Ebeveynleri onunla tekrar konuşmaya ve bağımlılığının bir kanıtı olarak içinde bulunduğu durumu gösterdiler. "Oğlum, şimdi internetsiz nasıl davrandığını görüyor musun? Geçen 7 günde çılgınca koşuşturup internet arayışı içinde olduğunun farkında mısın? Şimdi Facebook ve internet bağımlısı olduğuna inanıyor musun? Geçmişte bu gerçeği inkâr ettin çünkü her zaman internete sahiptin, ama şimdi internetten yoksunsun ve kendine bak! Sana yalvarıyoruz, evladım, sözlerimizi iyi düşün. Biz seni seviyoruz ve ailesiyle vakit geçiren, annesine evde yardımcı olan ve yüksek akademik performansıyla öğretmenlerini hoşnut eden eski Kerim’in geri dönmesini istiyoruz."

Kerim, ebeveynlerinin sözlerini düşünmüş ve haklı olduklarını anlamıştı. Ertesi sabah ebeveynlerinin yanına geldi ve "Üzgünüm" dedi. “Ben gerçekten de bir bağımlıyım. Lütfen, bırakmama yardımcı olun." Ebeveynleri mutluluk içinde ağladı, ona sarıldı ve ona yardımcı olacaklarının sözünü verdiler.

Bir sonraki hafta, kablolar tamir edildi. Bununla birlikte, Kerim babasından internet aboneliğini bir ay boyunca tamamen kurtarılana kadar askıya almasını istedi. Annesi ona bir spor salonuna abone olmasını ve eski arkadaşlarıyla buluşmasını söyledi, Kerim de öyle yaptı. İnterneti bir sonraki seferde güvenli bir şekilde kullanabilmesi adına bir ay boyunca yoğun ve üretken olmayı seçti. 2 ay sonra Kerim ve ailesi internet bağımlılığından kurtulmuş olduğuna ve dengeli bir hayat yaşadığına karar kıldılar. 

Bugün, Kerim bir gıda fabrikasının yöneticisi ve çok sevdiği 5 yaşındaki kızının babası. Kerim, fabrikası, ailesi, ebeveynleri ve kız kardeşleri arasındaki zamanı akıllıca yönetiyor. 

Kerim nasıl bağımlı oldu? 

Kerim'in gerçekte bir bağımlı olduğunu anlamasına yardımcı olan neydi?


2. "Geç Olsun Güç Olmasın"

Bir telekomünikasyon şirketinin Ahmet adlı bir CEO'su vardı. Ahmet'in iki oğlu vardı. Bir gün Ahmet, evden 10 saat uzaklıktaki başka bir ülkede, bir iş toplantısındaydı. Uzun bir toplantı gününün ardından Ahmet, otel odasına döndü ve haber izlerken dinlenmeye karar verdi.

Haber yayınında, memleketinde sadece 4 dakika süren, ancak yüzlerce kişiyi ölü ve binlerce kişiyi yaralı bırakan bir deprem yaşandığını gördü.

Haberleri izlerken titremeye başlayan Ahmet, gözlerine inanamıyordu, gazeteci çökmüş yerleri listeledi, bu listenin içinde karısının öğretmenlik yaptığı ve çocuklarının okuduğu okul da yer alıyordu. Duygularını kontrol altına aldıktan sonra Ahmet telefonu açmalarını umarak karısını ve çocuklarını aradı, ancak açmadılar. Tekrar aradı ancak yine onlara erişemedi. Böylece Ahmet, alabileceği en erken gece yarısı uçuşunu alarak ülkesine geri döndü.

Ahmet deprem gerçekleştikten 16 saat sonra ülkesine vardı. Depremle ilgili son güncel haberi dinlemek için aceleyle bilgisayarını açtı. Ailesinin hayatta kalmış olması konusunda şüphelerle doluydu, ancak durumu daha da kötüleştiren şey, cesetlerin enkazdan kurtarılmasını izlemekti. O zamana kadar ölmüş olduklarını düşünüyordu. "Ailemi aramak için artık çok geç." diye düşündü.

Ahmet, ezici korkularının üstesinden gelmek için çabalarken uçağa bindi. Dört saat sonra evine ulaştı. Daha sonra okula gitmek için taksi çağırdı. Yolda son durumu tekrar dinlemek için bilgisayarını açtı. Bu kez haberler enkazdan kurtarılan insanların isimlerinin bir listesini verdi. Hepsi ölmüştü.

Ahmet sonunda okulun enkazına ulaştı. Enkazın görüntüsüyle ailesinin ölmüş olduğuna emin oldu. Diz çöktü ve başını enkazın tozuyla örterek ağlamaya ve yüksek sesle acıyla bağırmaya başladı. Kalbi sanki içine çökmüştü ve ailesinin hayatta kalabileceğine dair sahip olduğu bütün umut kırıntılarını kaybetti. Uzun süre bütün enerjisi bitene kadar ağladı. Karısına ve çocuklarına ilişkin düşüncelere dalmış bir şekilde molozların üzerinde yattı; onları ne kadar çok sevdiğini, onlara her baktığında yüzünde gerçek bir gülümseme oluştuğunu, onlarla birlikte geçirdiği kaliteli zamanı ve paylaştıkları öyküleri anımsadı. Büyük oğlunun ona gözlerini dikmiş ve kendine güvenerek "Baba, sen benim süpermenimsin. Ne zaman tehlikede olsam beni kurtarırsın." dediği o anı hatırlıyordu. Bunu düşündüğünde, Ahmet molozun üzerine atlayıp onları aramak için elleriyle kazmaya heveslendi.

Aklını ailesinden dolayı kaybetmiş olabileceğini düşünen kurtarma ekipleri onu tuttu: "Sakin olun, efendim sakinleşin; çok geç. Artık çoktan ölmüşlerdir." Ahmet durmayı reddetti. Yarayla ve kanla kaplanana kadar çıplak elleriyle kazmaya devam etti. Saatler geçti, her yeri tozlandı ve çok bitkin düştü, ancak vazgeçmedi ve yerinden ayrılmadı. İnsanlar gelip ona; "24 saatten fazla bir zaman enkazda kimse hayatta kalamaz. Çok geç. Kazmayı bıraksan iyi olur" dediler, ama kendisi:" Hayır! Geç olsun güç olmasın. Ölmüş olsalar bile ben üzerime düşeni yapmış olurum" diye düşündü. Sonunda 10 saat boyunca yaşanan korkunç mücadeleden sonra Ahmet enkazın içinde boş bir alana götüren büyük bir taşı kaldırdı ve inlemeleri işitti. Ailesini isimleriyle çağırdı ve bir cevap duydu, "Biz buradayız baba. Halâ hayattayız!". Baba, eşini ve çocuklarını tutmak için kolunu uzattı ve onları dışarı çıkardı. Sonunda çıktılar. Baba, onlara nazikçe sarıldı, tozla kaplanmış yüzlerini öptü, mutluluktan ağladı ve onlara umutsuzluğuyla nasıl mücadele ettiğini ve korkularına ve kuşkularına teslim olmadığı için ne kadar gururlu ve mutlu olduğunu söyledi. Sonra Ahmet karısına yardım etti ve 2 çocuğunu kollarına aldı. Sonunda, enkazın üstüne çıkarak, onu durdurmaya çalışan kurtarma görevlilerine ulaştı ve yaşlı gözlerle onlara bakarak "Halâ hayattalar...halâ hayattalar!" dedi.

Baba çok geç olduğuna ve ailesini aramayı denememesi gerektiğine inanmak için yeterli nedene sahip olsa da, teslim olmayı reddetti. Bu kararın sonucu neydi?

Bir sorun denemeye bile değmeyecek gibi görünse de neden yine de denemek gerekir?



3. Emek Olmadan Yemek Olmaz

Kız kardeşlerim bütün ev işlerini yaparken ve bana hizmet ederlerken, 3 kız kardeşten oluşan bir ailenin tek erkek çocuğu olmak bana çok zaman kazandırdı! Ben şımarık bir genç adamdım! O zamanları sabahları koşu yaparak geceleri ise spor salonuna giderek harcadım. Bunu lise ve üniversite yıllarında haftada 6 gün yaptım. Hastalıklara karşı çok iyi direnç kazanmıştım. Bundan hoşlanmıştım.

Ama dediler ki: "durum değişikliği kaçınılmazdır" ve bu doğru. Üniversiteyi bitirdikten sonra, okumaya devam etmek için yurtdışına gittim. İlk kez tek başıma yaşıyordum. Bağımsız yeni meşgul hayatıma uyum sağlamak için yaşam biçimimi değiştirmek zorundaydım. Çalışmalarım zamanımın yüzde doksanını alıyordu ve geri kalan her şeyin çok çabuk bitmesini istedim. Daha az uyudum, yavaş yavaş egzersiz yapmayı bıraktım ve öğle yemeği ve akşam yemeği (kahvaltı yapmadım) için fast food satın alma alışkanlığını benimsedim. Stres, aynı zamanda yeni hayatımda ortaya çıkan bir başka değişimdi.

2 yıl sonra lisansüstü çalışmalarım sona erdi. Biyoloji Mühendisliğinde Yüksek Lisans sertifikamı aldım. Buna ek olarak, üniversitem kendi memleketim olan ülkede bana bir iş teklif etti. Başarılarımdan gurur duydum, ama aynada kendime baktığımda madalyonun diğer tarafını gördüğümden dolayı utanç içindeydim. Hızlı bir hayat yaşamanın bedelini gördüm: Daha az zinde ve çok kilo almış bir haldeydim.

Buna neden olan, yeni yaşam tarzımın olduğunu biliyordum. Kendi kendime şöyle düşündüm "Pekâlâ, bunu tersine çevirebilirim. Artık öğrenci değilim. Tek yapmam gereken çalışmak. Geri kalan zamanımı, egzersiz yaparak ve sağlıklı yemekler pişirerek kullanabilirim. "İnternette araştırma yaptım ve fitness için en iyi egzersizleri buldum. Bu egzersizlerin bir sonuç getirebilmesi için günlük olarak yapılması gerekiyordu. Onları günlük olarak yapmak için çok uğraştım, ancak birçok kez fazla mesai, egzersiz yapma isteğim olmadığından veya daha az önemli nedenlerden dolayı bir iki gün erteleyebiliyordum. Egzersiz yapmadığım her defasında, bütün egzersiz döngümü durduruyordum ve bir süre yeterli motivasyona ulaşana kadar boşta kalıyordum. 5 yıl içinde kaç kez egzersizleri bırakıp tekrar başladığımı sizlere anlatamam!

Denemeyi hiç bırakmadım. Hayatın asla daha az meşgul olmayacağını ve bunun hakkında bir şeyler yapmadığım sürece asla zinde olamayacağıma inanıyordum, tıpkı söyledikleri gibi: "emek olmadan yemek olmaz." Daha önce hiç fark etmediğim bir şeyi anladım, deneyiş tarzımı değiştirmeliydim. Bu sefer, bir meslektaşımla sıkıntım hakkında konuşmaya karar verdim. Şaşırtıcı bir şekilde, o da aynı sıkıntıyla yüzleşiyordu. Diyabet hastasıydı ve doktoru kendisine (ilaçlarını almasının yanı sıra) günlük olarak egzersiz yapmasını önermişti. Bana hayal kırıklığı içerisinde: "Öyle görünüyor ki, hayat asla daha az meşgul olmuyor. Günlük olarak egzersiz yapmak için 30 dakikalık bir zaman bile ayıramıyorum" diye söylendi. Ona sordum: "Herhangi biriyle birlikte egzersiz yapmaya çalıştın mı?"

"Hayır" dedi. O yüzden ben de ona birlikte çalışıp çalışamayacağımızı sordum. "Tabii, fayda sağlayacak olursa neden olmasın" dedi. Böylece birbirimize yardımcı olma sözü verdik.

Bu anlaşma, egzersizi ikimiz için de bir zorunluluk haline getirdi. Yeni programımızı araya sıkıştırabilmek için zaman çizelgelerimizi düzenledik. Her gün bir araya geldik ve birimiz daha az enerjik olduğunda veya çalışma isteği olmadığında bir diğeri onu teşvik ediyordu. Bazı günlerde o kadar ileri gidiyorduk ki, birimiz diğerinin evine gidip kolundan tutarak egzersiz yapmaya teşvik ediyordu. Evet, göründüğü kadar kolay değildi, fakat bir ay içinde bir tam döngüyü tamamladığımızda, ikimiz de bir değişiklik hissettik. Çok heyecanlandık ve ikinci döngüyü tamamlamak için yeterince motive olmuştuk. Sağlığımız ikinci döngüde dramatik bir şekilde değişmeye başlamıştı.

Üç ay boyunca azimli ve düzenli olarak egzersiz yaptıktan sonra ikimiz de hedeflerimize ulaştık... Arkadaşım diyabet ilaçlarından kurtuldu ve tekrar zinde oldu! 3 ay gibi bir süre size basitmiş gibi gelebilir biliyorum, ama inanın bana, özveri, sabır ve çaba gerektirdi. Tıpkı hayatınızdaki herhangi bir hedef gibi, önce kendinizden bir şey vermezseniz bir şey almayı beklemeyin.

Yazarın kilo vermesinin asıl nedeni neydi?

Yazarın da bahsettiği gibi, farklı bir yolu denemenin başarı için gerekli olduğuna inanıyor musunuz?


4. Allayıp Pullamak

Hasan evlilikten sonra çok fazla kilo alan tipik bir erkekti. Bu durumdan hoşlanmadı, dolayısıyla meslektaşlarına ve tanıdıklarına kilo vermek için ne yapması gerektiğine karar vermesine yardımcı olması hususunda mümkün olduğunca çok fikir toplamak için danışmaya başladı. Ona şunları söylediler: "Pirinç, ekmek ve makarna gibi karbonhidrat içeren besinlerin kilo alma konusunda önemli ölçüde etkisi bulunur. Beslenmenden bunları çıkarman gerekiyor. Tabii ki daha iyi bir sonuç alabilmek için egzersiz de yapmalısın."

Bu, Hasan'ın ve konuştuğu diğer herkesin de kafasına yatıyordu. Çok kararlı olan Hasan, karbonhidrat içermeyen diyetini sonraki ay için planladı (sebzeler, baklagiller veya sağlıklı olan herhangi karbonhidrat gıdasını içermiyordu), bunu karısıyla paylaştı ve en iyi fitness egzersizlerini araştırdı. Sonra bir an önce başladı.

Bir ay geçti ve Hasan 15 kilogram kaybetti! Başarısından çok gururlandı ve devam etmeye karar verdi, öte yandan zamanla daha da kötüye giden bazı sorunları başladı. Hasan egzersiz yaparken daha çabuk yorgun düştü ve kabızlık, isilik, ağız kokusu ve genel olarak halsiz hissetme gibi semptomlar oluştu.

Başlangıçta Hasan rahatsızlıklarını bir süre için kendisi tedavi etmişti, ancak kalıcı bir şekilde devam ettiklerini gözlemleyince şaşırdı: "Sağlıklı bir hayat yaşıyorum. Çok düşük karbonhidratlı yemekler yiyip her gün egzersiz yapıyorum. Neden daha halsiz ve hasta hissediyorum?" diye düşündü. O yüzden sadece semptomlarını tedavi edecek bazı ilaçlar yazan bir doktora gitti. Hasan birazcık iyileşme hissetti, ancak ilaçlarını bitirdiğinde yine halsiz hissetti ve aynı belirtiler tekrardan belirdi. Bu nedenle semptomları tedavi eden farklı ilaçlar yazan başka bir doktoru ziyaret etti. Ancak tedavi planı bittikten sonra tekrardan halsiz hissetti.

Hasan, daha sonra kan analizlerini yaptırdı ve sonuçları bir diyetisyene yönlendiren üçüncü bir doktora danıştı. Sonuçları gördükten sonra, diyetisyen Hasan'ın diyet planını öğrenmek istedi. Hasan: "Kilo vermek için karbonhidrat içermeyen yemekler yedim. Sebze ve baklagiller de dahil olmak üzere tüm karbonhidratlardan kaçınmaya çok dikkat ettim" diye söyledi. Bu, diyetisyene Hasan'ın hastalıklarının ardındaki nedeni çok açık bir şekilde göstermişti. Dedi ki: "Yaptığınız şey allayıp pullamaktan başka bir şey değil. Her ne kadar hızlı bir şekilde kilo verseniz de ve düşük karbonhidratlı diyetlerin diğer diyetlerden daha fazla kilo verdiği bir gerçek olsa da karbonhidrat alımını kısıtlayan diyetler bir yerden size verirken diğer taraftan sizden alır. Bunun anlamı, size bir avantaj sağlarken aynı zamanda bir de dezavantaj sağlar. Ve düşük karbonhidratlı diyetinizin size yaptığı şey buydu; hızlı bir şekilde kilo vermenize yardımcı olmak adına sağlığınıza mal oldu!"

Hasan'ın amacı neydi? Ona nasıl ulaşmaya çalıştı? Buna samimi bir şekilde motive olmuş muydu? Hasan'ın sonuç olarak neden kendisine zarar verdiğini düşünüyorsun?

Hasan obezite sorununu çözmeye çalışıyordu, ancak yeni sorunlar yaratmaya başlamıştı. Başka bir sorun yaratarak hiç bir sorununu çözdün mü?


5. Arkadaşını Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim


Onların değerlerini veya alışkanlıklarını içselleştirmeden arkadaşlarınızla sosyalleşebileceğinizi düşünüyorsanız lütfen okumaya devam edin.

Evliyim ve çok sevdiğim iki oğlum var. Ailemle vakit geçirmeyi seviyorum. İş yerinde geçen uzun ve yorucu bir günün ardından bile, eve gelirken yükümü iş yerinde bırakıyorum. İş günüm ne kadar meşgul olursa olsun akşamları ailem için birkaç kutsal saat ayırmaya özen gösteririm. Ailem, bu özelliğimden hoşlanır çünkü bunun bizi daha çok yakınlaştırdığını bilir.

Bu, başka bir şirkette daha iyi bir fırsat bulduktan sonra eski işimden istifa ettiğim iki yıl öncesine kadar hiç değişmedi. Yeni iş yerimde iyi arkadaşlıklar kurdum ve özellikle eski işyerimde hiç arkadaşım olmadığından yeni işimdeki arkadaşlarımı çok sevdim. Ekibim yedi bekar erkekten oluşuyordu. Eğlencelilerdi ve üzerimdeki iş yükünü hafifletiyorlardı. Onlarla birlikte olmaktan keyif duydum. Onlar da beni sevmişlerdi.

Bekar olan bu arkadaşlarım vakitlerini her akşam dışarıda birlikte geçirirlerdi. Akşamlarını sinemaya, restorana ya da bir kafeye giderlerdi. Yakın arkadaşlıklar kurduğumuzdan beri beni de her gece onlarla birlikte olmak için davet ediyorlardı. Başlangıçta davetlerini reddettim ve bundan hoşlanmadılar. Fakat onlara evli olmanın bir bekar hayatından farklı olduğunu açıkladım. Bana şunları söylediler: "Bizimle birlikte vakit geçirmen aileni ne şekilde etkileyebilir?"

Onları benim yüzümden hayal kırıklığına uğratmak istemediğimden dolayı bazı akşamları davetlerini kabul ettim ve gerisini reddettim. Kabul ettiğim zamanlar benden memnunlardı, etmediğim zamanlar ise benden memnun olmadılar. Öte yandan, onlarla geçirdiğim geceler eve geç döndüğümden ailemle geçirdiğim zamanımı ertelemiş oluyordum. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde çocuklarım bana neden önceki gece kendileriyle vakit geçirmediğimi soruyorlardı. Gözlerindeki üzgün bakış bana o gün arkadaşlarımın davetini reddetmek için bir neden veriyordu. Ancak iş yerindeyken arkadaşlarım beni onlarla birlikte dışarı çıkarmaya ikna eder ve ben de kabul ederdim.

İçimdeki, ailemle vakit geçirme ihtiyacına karşılık arkadaşlarımla zaman geçirme arzusu arasındaki çelişki uzun sürmedi. Ne yazık ki, yavaş yavaş her gece arkadaşlarımla dışarı çıkmaya başlamıştım. Bir ay sonra bu bir alışkanlık haline geldi ve kendimi onlar istemeseler bile onları dışarı çıkmaya ikna eder hale gelmiş buldum!

Sonuç olarak bu, ailemle zamanımdan çaldı, artık çocuklarımla oynamıyordum ve karım benden çok mutsuz oldu. Nasıl üstesinden geldiğim başka bir öykü, ama inanın bana, başta arkadaşlarımın alışkanlığının benim alışkanlığım haline geleceğini hiç düşünmemiştim, ama ne derler: "Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim".

Sizce yazar başlangıçta ailesini ihmal edeceğini hiç aklından geçirmiş miydi?

Yazarın günübirlik ailesi ile vakit geçiren biriyken bir anda ailesini tamamen ihmal etmeye başlamasının asıl sebebi neydi?


6. Bugünün İşini Yarına Bırakma

"Benim bunları öğrenebilmek için hayatımda sonsuz vaktim var," dedi Ali, mutfak lavabosunun nasıl onarılacağını öğretmek isteyen babasının çağrısını reddetti ve televizyon izlemeye gitti.


Ailesi tembelliğe olan eğilimini fark ettiğinde Ali daha yedi yaşındaydı. 10 yaşına gelince, geç yatıp derslerine hep geç kalır olmuştu. Derslerine çalışmak ve hayatta genel beceriler öğrenmek hoşuna gitmedi. Ailesi, kendisini o anda ve gelecekte kendisine fayda sağlayacak yeni beceriler öğrenmesine teşvik etmek ve motive etmek için çabaladı ancak o her zaman hâlâ gençken öğrenmeyi ertelemenin zarar vermeyeceğini söyledi. “Öğrenmek için koca bir ömrüm var.” derdi.


Ebeveynleri onu okulunu bitirene kadar okumaya zorladı. Artık Ali üniversite çağındaki bir gençti ve anne babası artık onu zorlayamazdı. Ali büyüdükçe erteleme alışkanlığı da büyüdü. Üniversitedeyken hala öğrenmek hakkında endişelenmek için çok genç olduğunu düşündüğünden dolayı çalışmalarını ve atölye derslerine katılımını erteleme eğilimi oldukça fazlaydı. 


Sonuç olarak, Ali sınavlarını geçemedi ve 2 akademik yılı tekrar etmesi gerekti, bu durum sınıf arkadaşlarıyla birlikte mezun olmasını engelledi. Mezun olduktan sonra farklı işler için başvurdu, ancak maalesef bu işlerde ihtiyaç duyulan herhangi bir beceri veya vasıflara sahip olmadığı için kabul edilmedi. Böylece Ali kendi kendine, "Tamam, ben hala gencim ve işe alınmak için gerekli kurslara başvurup istenilen nitelikleri elde etmek için daha vaktim var" diye düşündü. Ve öyle de yaptı. Okumaya devam etti ve iki yıl sonra gerekli sertifikaları aldı. Ali istediği işler için tekrar başvurdu, ancak ne yazık ki, bu kez de yaşı geçmiş bir mezun olduğu için reddedildi. Düşündüğü kadar genç olmadığının farkına ancak o zaman vardı.



Ali öğrenmek için çok genç olduğunu düşünüyordu. Sonuçları neydi?


Ali gerekli nitelikleri elde ederek işleri yoluna koyabileceğini düşündü. Bu onun için gerçekten işe yaradı mı?


İşleri ertelememek neden önemlidir?


Share by: